22 Mayıs 2013 Çarşamba

Beyruttan Kareler


                                                           Beyrut'un en önemli mezelerinden biri olan Humus
                                                         Beyrut'un fırınlanmış ekmeği

                                                                    Balık Salatası
                                                                 Zahterli Salata
                                                        Yine başka bir çeşit Zahterli Salata
                                                              Turşu & Zeytinleri
                                                                   Börekleri
                                                                   ve Arak Rakısı

Bir Italyan klasiği olan Risotto


Risotto: İtalyan mutfağının vazgeçilmezi

İtalyan mutfağının mihenk taşlarından risotto, pirinçlerin nişastasını salmasıyla ortaya çıkan kremasıyla benzersiz bir yemektir. İnceliklerini bildiğinizde siz de bu olağanüstü lezzeti evinize taşıyabilirsiniz.

Bir İtalyan klasiği olan risotto, kendine özgü pişirme tekniği olan bir pirinç yemeğidir. Pirinçlerin nişastalarını salmaları sonucu oluşan kremamsı sosu, risottoya asıl özelliğini verir.
Yüzlerce versiyonu bulunan risottolar arasında en ünlü olanlarından birinin, Risotto alla Milanese (Milano usulü risotto)’nin tarihçesi de oldukça ilgi çekici. 1574 senesinde Milano’daki ünlü Duomo katedralinin inşasında görevli cam işçilerinden biri, bir başka camcının kızı Valerio Di Fiandra ile evlenecektir. Damadın lakabı, cam işlemelerinde altın yaldız kullanmayı çok sevmesinden ötürü, İtalyanca’da safran anlamına gelen Zafferano idi.
Ne yazık ki Valerio’ya aşık olan bir başka erkek daha vardı. İki sevgilinin düğün yemeklerinde öfkeden köpüren ve intikam almak isteyen adam, şölen için hazırlanmış risottonun içine bir avuç safran atıverdi. Ne var ki işler hiç de beklediği şekilde gelişmedi; tüm davetliler safranlı pilava bayıldı, ve o gün bugündür safranlı risotto, Milano’nun tipik bir yemeği haline geldi.
Kuşkonmazlı RisottoRİSOTTO YAPMANIN PÜF NOKTALARI
Risotto yapmanın belli bazı teknik incelikleri vardır. Hepsinden önemlisi, kullanılacak pirinç türünün seçimidir. Risotto yapacaksanız, aslında bir Japon pirinci olan ve İtalya’nın kuzey kesimlerinde bol miktarda yetiştirilen arborio türü pirinç kullanmalısınız. Arborio bulamazsanız diğer kırık pirinç türlerinden birini kullanabilirsiniz, ancak yine de bu çareye başvurmamaya çalışın. Kırılmamış pirinç türleri ise kesinlikle uygun değildir.
Risotto yapımında çeşninin ayrı bir yeri vardır. Geleneksek yöntemde soğan, tereyağında kavrularak yumuşatılır, ancak renginin değişmemesine dikkat edilir. (Bu arada İtalya’nın orta ve güney kesimlerinin aksine, Kuzey İtalya’da zeytinyağı yerine tereyağı kullanıldığını belirtelim.) Ardından pirinç eklenir, rengi saydamlık kazanıncaya dek iyice karıştırılır. Pirincin yağa bulanması, nişasta salması bakımından önemlidir. Risotto ustaları, bu noktanın önemle altını çizer.
Bu işlemin ardından et suyu ve/veya şarap azar azar eklenir – her defasında yarım fincan kadar. Sıvının ısısı, pirinçlerin cızırdamasını engellemeyecek kadar sıcak olmalı, ancak kaynar olmamalıdır. Sıvı eklendikçe risottoyu devamlı karıştırmalısınız. Bu işlem, yaklaşık 20-30 dakika sürer. Karıştırmak hem yemeğin yanmasını engeller, hem de amilapektin moleküllerinin sıvıya karışarak risottoyu risotto yapan sosun oluşmasını sağlar.
Risotto pişer pişmez, ısıtılmış tabaklarda servis yapılmalı, asla yeniden ısıtılmamalıdır. Tatlandırmak için rendelenmiş parmesan peyniri, kıyılmış maydanoz ve fesleğen kullanılabilir. Burada bir diğer noktayı daha belirtelim: İtalyanlar deniz ürünlü risottolara asla parmesan eklemez.
İtalyanlar, risottolarına taze mevsim ürünlerini koymaya özen gösterir. Sebzeler ve etler, soğan ya da pirincin pişirilmesinden sonra ilave edilebilir. Sebzeler, iyi pişmiş haldeki etler ve sosis, başlangıçta eklenebilir. Deniz ürünlerini ise daha geç, pişme süresinin sonuna yakın koymalısınız.
Risotto
  • 3 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 orta boy soğan
  • 2 bardak arborio pirinci
  • 5 bardak evde yapılmış et suyu
  • 1/2 bardak sek beyaz şarap
  • 1/2 bardak rendelenmiş parmesan (ayrıca servis için)
Tereyağını derince bir tencerede eritin. Kıyılmış soğanı ekleyip kavurun. Pirinci ekleyip 1-2 dakika karıştırın. 1/2 bardak et suyu ekleyin, devamlı karıştırarak kavurun. Pirinçleri kaşıkla kaldırdığınızda hiç su kalmadığında 1/2 bardak daha et suyu ekleyin. Bu işlemi 3 bardak et suyu bitene dek tekrarlayın. Sürekli karıştırmayı sürdürerek şarabı ekleyin. Et suyunun kalanını aynı şekilde azar azar ilave edin. Pirinç artık kremamsı bir hal almalı, ancak ortası dişe gelir kıvamda olmalıdır. Peyniri ekleyin ve son bir kez daha karıştırın. Tabaklara servis yaptıktan sonra rendelenmiş parmesan serpin. Milan usulü risotto yapmak için, et suyunu eklerken bir tutam safran katın.

Fransız Mutfağı


Fransız Mutfağı
Dünyanın en meşhur mutfaklarından birisi, Fransız mutfağıdır. Her ülkenin yemekleri bakımından belli bir özelliği varsa, Fransa’ya “Peynir Ülkesi” diyebiliriz.
En çok tüketilen ve esas yemeği oluşturan yiyecek, biftek yanında patatestir. Ayrıca her yemekten sonra ve özellikle ikindi saatlerinde aperatifle birlikte önemli oranda peynir tüketirler. Esas yemekten önce ordövr denilen yiyecekleri alırlar, bunlar, mayonezli balık, salata, enginar, salam, Rus salatası gibi soğuk yiyeceklerdir. Akşamları ise genellikle çorba içerler. Soğan çorbasını çok severler. Sarımsak da çok tüketirler. Tüm Avrupalılar, soğan ve sarımsağın çok değerli bir yiyecek olduğunu bildikleri ve kendileri de tükettikleri halde, “Sarımsak kokan Türkler” diye oradaki işçilerimizi küçümserler. Ekmek çeşitleri çok zengindir. Baston gibi uzun ekmekleri dünyaca meşhurdur. Kurbağa bacağı, salyangoz, kaplumbağa gibi şeyleri de çok sever ve tüketirler. Yemeklere lezzet katan bütün sosların mucidi Fransızlardır.
Lübnan Mutfağı
Renkler, kokular, lezzetler, en acılar, en tatlılar, otlar, baharatlar, zeytinyağı, şarap ve tabii arak… Lübnan Mutfağı, üçte bir Güney Doğu (bulgur ve acıdan dolayı), üçte bir Ege (deniz, zeytinyağı ve otlardan dolayı), üçte bir Arap (sunumu ve renkleri ile), üçte bir de diğer Akdeniz Mutfaklarının bir karışımı… Toplam dört adet üçte bir bulunmasının sebebi ise, işin sırrı!..
Lübnan mutfağı meze zengini. Bu kadar çeşitli, farklı ve bol mezeyi bir arada ilk defa görüyorsunuz: Semsek (labneli börek), humus, tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), nar ekşili zahter salatası, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), patlıcan ezme (közlenmiş), zeytin, deniz ürünleri (onlar başlı başına bir paragraf), zeytinli börek, kibbe (içli köfte), sadece bazıları.
Yoğurdu en çok kullanan mutfak
Lübnan Mutfağı’nın, ismi gibi beyaz, beyaz peyniri (daha çok taze peynir olarak karşımıza çıkıyor), yoğurdu ve bu yoğurt ile yapılan türlü sosları ve çorbaları, ünlü Lübnan klasikleri. Yoğurdu bu kadar çok kullanan bir de Türk Mutfağı var dünyada.
Lübnan mutfağı deyince akla gelen ilk yemek Zahter… Tadı damağınızda kalacak ürünlerden birisi, bu zahter. Kekik türünden, ancak kekikten çok daha aromalı ve lezzetli… Tazesi, salata malzemesi; tozu, susam unu ve zeytinyağı ile karıştırılınca, kahvaltı malzemesi (ekmeğe sürebiliyorsunuz); kurusu, “zahterli pide” malzemesi şeklinde; günün her anında karşınıza değişik bir kılıkta çıkıyor ve sizi mest ediyor…
Ana yemeklere gelince, baş rollerde yine bulgur, nohut, fasulye ve yoğurt var. “Lebeniye” (nohutlu yoğurt çorbası), “kibbe lebeniye” (içli köfteli versiyonu) “falafel” (kızarmış soğanlı nohut ezmesi), tavuklu pilav, “maluf” (fasulye ezmesi), ekşili yaprak sarma, ana yemeklerin en baştan çıkarıcıları… Falafel aynı zamanda Lübnan’ın tipik “sokak” yemeklerinden.
Lübnan, bir zeytin ve zeytinyağı cenneti. Salatalara ve yemeklere konan yetmiyormuş gibi; zeytinyağı, sabah, öğlen, akşam değişik karaf ve kaselerde sofrada da sunuluyor.
Lübnan’da üç değişik mutfak fark edebiliyoruz: Dağ/Vadi Mutfağı, Sahil Mutfağı ve Beyrut Mutfağı…
Bu mutfakları kısaca açıklamak gerekirse, Dağ/Vadi Mutfağı, kuzu eti, peynir, yoğurt; Sahil Mutfağı, deniz ürünleri (barakudalar muhteşem); Beyrut Mutfağı, mezeler geçidi ve üçü birden, zeytinyağı diyebiliriz.
Meyveler ise, kendi başlarına bir seremoni… Bekaa Vadisi Lübnan’ın bereket sembolü. Burada her türlü meyveyi yetiştiriyorlar. Başta, tabii üzüm geliyor. Bunu, narenciye, muz, hurma, nar, diğer Akdeniz meyveleri ve hatta çeşitli tropikal meyveler takip ediyor. Beyrut’u gezerken çok sık rastlayacağınız “meyve sucuları”, sizlere istediğiniz taze meyveleri önünüzde soyup ilginç kokteyller sunabilecekler. “Meyve Sucular” yine Beyrut’a özel bir durum.
Lübnan Mutfağı’nın en çıldırtıcı bölümlerinden birincisi tatlılar… ki, haklarında fazla bir şey söylememek en iyisi. Onları tabu kabul edip (kod adı “mamul” veya “pita arası künefe”), bir diğer çıldırtıcı bölüme, içeceklere, geçelim…
Alkolsüz içeceklerde bir numarada kahve var. Kahve değişik kılık, koku ve lezzetlerde karşımıza çıkıyor. En muhteşemi “Café Turc” (kakuleli Türk kahvesi). “Café Turc”ü, yine kakuleli mırra veya daha hafif bir tat tercih edenler için, “Café Blanc” takip ediyor. “Café Blanc”, sıcak suya bir çay kaşığı portakal çiçeği suyu ilave ettiğinizde ortaya çıkan iksir… Meyve suları, ikinci sırada… (Tabii bu bizim için geçerli.) Tercihler herhalde portakaldan başlayacaktır…
Lübnanlar alkollü içeceklerde oldukça başarılı. Lübnanlılar üzüm suyu dersini güzel çalışmışlar. Hem de binlerce yıl boyunca… Durum böyle olunca, ortaya iki olağanüstü ürün çıkmış. İlk üzüm suyu, beyaz veya kırmızı, “şarap” şeklinde doluyor bardaklarınıza. Bunun en güzel örneklerini Ksara’da tadabilirsiniz.
Cabernet Sauvignon, Merlot, Chardonnay ve Semillon bu sihirli şaraplardan bazıları.
Klasik bir Bordeaux karışımı olan, altın madalyalı “Chateau Ksara” favoriniz olmaya aday…
İkinci ve son üzüm suyu Arak”, rakı tarzında, şirin küçük bardaklarda geliyor sofraya. Arakın rakıdan farkı sadece üzüm suyundan yapılıyor olması. Alkol derecesi rakıdan biraz daha fazla ama içimi daha yumuşak, son derece baştan çıkarıcı bir “su”…